"Şair harcıâlem şeylere teşbih ve mecazlarla lâyık olmadığı bir değeri vermek için çabalıyan bir sahtekâr değil, bulanık düşünceleri berraklaştıran hakikat arayıcısıdır."
“Ben / Üsküdarlı Şükriye Hanımın / ortanca oğlu / Ve yirminci yüzyılın/ eli ayağı bağlı / zavallı şairi / Muzaffer Tayyip Uslu / Şiirler söylemek istiyorum sizlere / Siz sevgili insan kardeşlerime.” Muzaffer Tayyip Uslu, söyleyip diyecek sözü çok olsa da vakti olmayanlardan. 24’ünde veremin kısa kestiği bir ömürden geriye 1945'de sanki devamı gelecekmiş gibi yayınladığı kitabı “Şimdilik” kaldı…. Oysa sonrası hiç olmadı, yakın arkadaşı Rüştü Onur gibi bu kelebek ömürlü şair 1946'da henüz yirmi dört yaşındayken terk edecekti dünyayı…
Ölümünden sonra Necati Cumalı 1956'da şiirlerini ve yazılarından seçmeleri Muzaffer Tayyip adlı bir kitapta topladı. Yapı Kredi Yayınları tarafından tekrar Şubat 2013'te yayınlanan kitap Muzaffer Tayyip Uslu’nun ilk basımda yer alan kimi şiirleri ile Kara Elmas Dergisi ve Ocak gazetesinde yayımlananyazı ve şiirlerinden oluşuyor.
Muzaffer Tayyip Uslu 1922 yılında Fatih’te doğdu. Zatürree hastalığı nedeniyle Mehmet Çelikel Lisesi’ni güçlükle ancak 21 yaşında bitirebildi. Ardından İstanbul Üniversitesi Felsefe Bölümü’ne girdiyse de talihsizlik yakasını bırakmadı. Hastalığı vereme çevirince, buna bir de parasızlık eklenince öğrenimini sürdüremedi. Zonguldak’a döndü ve Ereğli Kömür İşletmeleri İş Mükellefiyeti Dairesi ’nde bir memurdu artık. Önce öksürüverdim Öksürüverdim hafiften Derken ağzıma kan geldi Bir ikindi üstü durup dururken
Meseleyi o saat anladım Anladım ama, iş işten geçmiş ola Şöyle bir etrafıma bakındım Baktım ki yaşamak güzeldi hala
Mesela gökyüzü Maviydi alabildiğine İnsanlar dalıp gitmişti Kendi alemine Kendisiyle aynı hastalığa yakalanan can dostu, şair arkadaşı Rüştü Onur’la birlikte direniyorlardı. Bir süre yanyana yatarak tedavi oldular. Birlikte şiir üzerine, edebiyat sohbetleri yapıyor, yine birlikte şiirlerinin Varlık’ta yayımlanmasını bekliyorlardı. Sonunda hayallleri gerçekleşti. MuzafferTayyip Uslu’nun Varlık’ta ilk şiiri yayımlandığında tarih 1 Haziran 1941’di… Tayyip Uslu’nun yaşı da 19………Ve o şiirde “İsterdim” diyordu… İhtimaldir ki ümitsizlikle…
“Bir güzele / Güzelliğini söylemek isterdim / Aynalardan evvel / Bir güzelle / Yaşamak isterdim / Güzel güzel… Verem illetine rağmen içindeki coşkuyu, yaşama sevincini yine şiirle açıklıyordu: “Siz bakmayın bana / Ben şairim / Denizin üzerinde yürüyebilirim…” “Sokakların ellerinden öperim / Bana yaşamasını öğretmişlerdi / Dost olsun, düşman olsun / İnsanlara iyi günler dilerim.…”
“Gecem ne olur şarkı söyle../ Çekinme, yabancı yok / Bir ben, birde hatıralar.…”
Ve can dostu Rüştü Onur’u kaybettiğinde sığınağı yine kelimeler oldu… Onun ardından yaşadığı yalnızlığı anlattı: “Rüştü ölmüş... Demek ben artık, Rüştü gelirse; şöyle yaparız, böyle yaparız, diye hülyalara dalamıyacağım. Demek artık, bir zamanlar başbaşa tasarladığımız yarına ait o güzel projelerden hiçbiri tahakkuk etmiyecek. Demek artık, bu şehrin caddelerinde dolaştığımız ve yeni yazdığımız şiirleri birbiri¬mize okumak için deliler gibi sokaklara düştüğümüz günler, bulutu bulut, ağacı ağaç, denizi deniz olarak seyrettiğimiz saatler, sırf şiirden bahsederek sabahladığımız geceler birer hâtıra oldu.
Rüştü ölmüş... Ve ben daha şimdiden insanları yorulmadan sokakları yorulan bu küçük şehirde yalnızlığımı hissetmeye başladım…” (Ocak gazetesi, 16.12.1942) Çok değil iki yıl sonra, henüz yirmi dört yaşındayken o da terk edecekti dünyayı… OKTAY RİFAT'A Önce bütün şairlere selam Sonra şunu söylemek isterim Ölüm hiçte güzel değil Ne sabah var ne akşam Sokakların ellerinden öperim Bana yaşamasını öğretmişlerdi Dost olsun düşman olsun İnsanlara iyi günler dilerim Söyle sarı saçlı daktiloya Ben yokum artık Vefasız dostlara hatırlat Kimseye kalmaz o dünya Nasıl unuturum güzeldi yaşamak Fakat hakkı varmış Oktay'ın "Hatıralar da dal istiyor" "Kuşlar gibi konacak" ******** Diyecekler ki arkamdan Ben öldükten sonra O, yalnız şiir yazardı Ve yağmurlu gecelerde Elleri cebinde gezerdi Yazık diyecek Hatıra defterimi okuyan Ne talihsiz adammış İmanı gevremiş parasızlıktan Muzaffer Tayyip Uslu
****************
Muzaffer Tayyip Uslu dergilerde şiire dair yazdığı yazılarında da tıpkı dönem şairleri gibi temiz dili, gösterişsizliği ve dürüstlüğü savunurdu. Şiire ve Şiirde Primitif Anlayışa Dair başlıklı yazısında “ gerçek şair yaşadığının farkına varan insandır. Halis şiir, yaşamak sevincinin bir tezahürüdür...Niçin ağacı ağaç, bulutu bulut ve denizi deniz olarak seyretmiyelim? Niçin çiçek açmış canım erik ağacını ciğeri beş para etmez bir teşbih uğruna feda edelim?.. Şair, harcıalem şeylere teşbih ve mecazlarla layık olmadığı bir değeri vermek için çabalayan bir sahtekar değil, bulanık düşünceleri berraklaştıran hakikat arayıcısıdır...” diyor.
Zonguldaklı şairler gibi Mehmet Çelikel Lisesi’nde okuyan İrfan Yalçın 2011'de Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser’in anısına çıkardığı İlkyaz Ölümleri kitabında yazdıkları ile onları daha yakından tanıyoruz. Bu kitapta yazılanlardan bir demet... “Behçet Necatigil, 27.7.1946’da “Türkün Sesi” gazetesinde, bu üç şairle ilgili şunları yazıyor; “Zonguldak deyince, Rüştü Onur’dan, Kemal Uluser’den, Muzaffer Tayyip Uslu’dan daha kuvvetli neyi düşünebilirim? Çelikel Lisesi duvarları içinde o küçük edebiyat şubesinde, Tayyip’e hocalık yaptırmıştı bana tesadüf…” Kemal Uluser,“Yeni yeni ışıyan darlı ve sisli yollara” sahip Amasra’dan…Felsefe öğrenimini tamamlamak için her türlü çabayı gösterse de; ya sık sık hastalanıyor; ya da geçim derdine düşüyor, öğrenimi yarıda bırakıp Zonguldak’a dönüyor. Evine ziyarete gidiyorlar Uluser’in: “Karanlık ağaçlar altında, karanlık bir ev. İki katlı bir yıkıntı sanki. Çöktü çökecek gibi duruyor ve ölümü düşündürüyor. Kırık çoğu camların. Pencerelerin yalnız birinde var perde. Öyle bir ev ki korkulu masallardan…” Evlerinin kapsında “Homo homini deus est” altta küçük harflerle Türkçesi: “İnsanın Tanrısı İnsandır”. “1940’ı 1941’e bağlayan yılbaşı gecesi, veremin pençesinde her geçen gün acı sona doğru yaklaşan bu gençler o yılbaşı akşamı gecenin ilerleyen saatlerinde şiirler okuyarak ölümle de yüzleştiler. “… ‘Öyle bir yalnızlık ki bu, ne yapsan ölüme değiyor.’ dedi Rüştü. O gece kura çektiler, kim önce ölecek diye… “Kura çekiminin belirlediği sırayla gerçekleşmedi üç ölüm; önce Rüştü Onur, 1942; sonra Kemal Uluser, 1944; daha sonra da, Muzaffer Tayyip Uslu öldü, 1946” 1942 Ağustos ayı başında, ikinci kez Heybeliada Sanatoryumuna yatmak için İstanbul’a doğru yola çıkıyordu Rüştü Onur. Limana uğurlamaya gelenler arasında, Rüştü’nün babası, kardeşi Saffet Onur, Muzaffer Tayyip Uslu ve Muzaffer Soysal vardı. Bir de resim çekildiler. “Muzaffer ölümünün yaklaştığı günlerde hep o resimlere baktı” dedi annesi. Muzaffer Soysal resmi aldı eline baktı. Arkasını çevirdi sonra… Mırıldanarak okudu. “İstanbul’a yolcu ettiğimiz gün Rüştü’yü… 5.8.1942” Altta büyük harflerle yazılı dört sözcük: HER YERDE İLKYAZ ÖLÜMLERİ.”
**************** Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşayıp öldüğü ve mezarının bulunduğu, “Bizi şair yaptı” dediği şehir, Zonguldak’tır. 3 Temmuz 1946 günü, Zonguldak’ta büyük bir cenaze töreni düzenlenir. Törene, Vali Halit Aksoy da katılır. Cenaze törenine, Vali Bey gelince, başta EKİ görevlileri olmak üzere bütün bürokrasi ve halk da katılır. EKİ Bandosu eşliğinde kaldırılan genç şairin kalabalık ve görkemli cenaze törenine yirmi kadar da çelenk gönderilmiştir. Arkadaşı gazeteci Muzaffer Soysal, cenaze törenini şu cümlelerle anlatır: “Ama bir cenaze töreni yapıldı ki sormayın. O zamanın valisi evine bile gitmeye üşenen bir zattı. O gelince, bütün hükümet erkânı da cenazeye taşındı. Kömür işletmesinin bandosu arkasında sayısı yirmiyi bulan çelenklerle muazzam bir kalabalığı gören Zonguldaklılar bir şairin ölümüne şaştılar durdular. Şair ölmesine ölürmüş, ama cenazesi de bir parti reisi gibi kaldırılır mı imiş?” .. ”
Muzaffer Tayyip Uslu kısacık yaşamında hep ölümle vuruştu ama şiirlerinde hep yaşama sevincini vardı.. "Şiirlerimizde hep sarışın kadınlar var. Oysa sevdiğimiz kadınlar esmer. Şiirlerde hep mavi gözlü kadınlara tutkunuz. Oysa sevdiklerimizin gözleri kara. Şiirlerimizde hep İstanbul’dan dem vuruyoruz. Oysa dönüp dolaşıp geldiğimiz yer, şu kara kömür, şu Zonguldak. Şiirlerimizde hep yaşam var ama biz ölümle vuruşuyoruz".. Öyle şiir olsun diye değildi yazdıkları.. onun için bir iz bıraktılar... Biz sevgili insan kardeşlerine / Şiirler söylemek istedi bizlere / sokaklar ona / yaşamasını öğretmişlerdi / o da dost olsun, düşman olsun hepimize / yaşadıklarını ve güzelliğini söylemek istedi / ölmeden önce.. Feza
İlkyaz Ölümleri, Roman, Yazar: İrfan Yalçın, 2011, Cumhuriyet Kitapları Onlar gibi Zonguldaklı olan, Mehmet Çelikel Lisesi’nde okuyan ve sonra öğretmenlik de yapan değerli romancı İrfan Yalçın Eylül 2011'de “İlkyaz Ölümleri”ni Zonguldaklı üç ozan; Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser’in mezarına bir demet kır çiçeği olarak hazırlamış.
Kömür Kara - Senaryo, Hikmet Bila, 2007, Kitap: 2012, Morpa Yayınları Usta gazeteci Hikmet Bila’nın, henüz 20’li yaşlarında veremden vefat eden genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşamından esinlenerek kaleme aldığı, 2. Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta geçen senaryosu 'Kömür Kara' 2012'de kitaplaştı. http://komurkara.blogspot.com// http://www.ntvmsnbc.com/id/25381361/
Yılmaz Erdoğan - Kelebeğin Rüyası 1967 doğumlu oyuncu, yazar ve yönetmen. Kelebeğin Rüyası, Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun şiirsel yaşam öyküsünü konu alan 2013 yapımı dram filmidir . Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Mert Fırat'ın paylaştığı film. O dönemde şairlerin Mehmet Çelikel Lisesinde edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil'i de Yılmaz Erdoğan canlandırmaktadır. http://kelebeginruyasifilm.com/ Videolar: http://www.izlesene.com/video/muzaffer-tayyip-uslu-rustuden-gelen-mektup-kelebegin-ruyasi/6900087
Rüştü Onur 1920 - 1942, Devrek'te dünyaya gelen bu Zonguldaklı şair yirmi küsur yıla, kısacık ömrüne ne çok şey sığdırmış.. evliliklerinin 27’nci gününde tifo hastalığına yenilen Mediha'nın ardından dayanamaz 25 gün sonra oda gider menekşe gözlü karısının ardından.... Sevdigine, Mediha Sessiz'e yazdığı şiirleri, mektupları artık bizim avcumuzda... Zonguldak, 22/8/1942 Sevgili Mediha, İştemektubun avucumda. İşte yeknesak geçen günlerimin tek tesellisi. O bütün zorluklara ve sıkıntılara karşın, yaşama sevincini elden bırakmadı... "Ve ben bütün şiirlerimi mahrumiyet içinde yazdığım halde onlarda neden saadet kokuyor?" Memnuniyet
Benden zarar gelmez Kovanındaki arıya Yuvasındaki kuşa; Ben kendi halimde yaşarım Şapkamın altında. Sebepsiz gülüşüm caddelerde Memnuniyetimden; Ve bu çılgınlık delicesine İçimden geliyor. Dilsiz değilim susamam Öyle ölüler gibi Bu güzel dünya ortasında.
Rüştü Onur ve ne değerli şeyler bıraktı bize "Elveda" demeden önce..
“Elveda ey tanrım, artık elveda! / Elveda kırkı içindeki aşklarım!/ Elveda ey menekşe gözlü karım!/ Ki yaşamakta uzak bir adada.”
benim şeker yavrum dediği menekşe gözlüsüne yazdığı bir mektupta ne de güzel uykular diliyor bu güzel Ninni ile..
Melekler dolanır bu kuytu yerde, Ey gün kadar güzel çocuğum, uyu! Bir gün hasretiyle için titrer de, Anarsın, bu derin, tatlı uykuyu.
Uyu da gündüzler su gibi dinsin, Menekşe gözüne kirpikler insin; Yarın, şafak vakti, içine sinsin, Güneşle uyanan kuşların huyu.
Uyu yavrum, akşam seni üzüyor, Artık gözlerini uyku süzüyor, Uykunun gölünde başın yüzüyor, Dalgalandırmadan o durgun suyu... Necip Fazıl Kısakürek 1925
Öyle şiir olsun diye değildi yazdıkları.... Yağmur ol, bulut ol, şarkı ol Yalnız esirgeme kendini bizden. İçinde yüzdüğün denizden Daha derindir gecemiz..
Rüştü Onur
Devrekli şair Rüştü Onur’un 12.09.1940 tarihinde dostu Necati Cumalı’ya yazdığı mektubunda; «“Ey benim mektuplarıyle huzur bulduğum ve avunduğum kardeşim. Şehir’de buluşacağız. Her ne pahasına olursa olsun Şehir çıkacak… Şehir, okuyucu kitlesinin karşısına yeni bir atmosferle çıkacak.”» diyordu. Ama Rüştü Onur, ömrü yetmediği için Şehir’i çıkartamamıştı. Rüştü Onur’un bu istemini vasiyet kabul eden İbrahim Tığ, dostları Fahrettin Koyuncu, Orhan Tüleylioğlu ile birlikte Zonguldak’ın Devrek ilçesinde, Aralık 2004 den itibaren de Şehir Edebiyat Dergisi'ni çıkarmaktadır. - ŞEHİR Dergisi Aralık-2007(S:29) İbrahim TIĞ ”Onur ve Şehir” adlı yazısı
Kaynak Yayınları Rüştü Onur’un karısına yazdığı mektupları ve şiirleri “Mektubun Avucumda” adıyla 2013'de yayınladı. İş Bankası Kültür Yayınları bu yüzden Rüştü Onur’un “Kayıp Şairler” dizisinden yayımlanacağını duyurduğu şiir kitabını basmama kararı aldı. Rüştü Onur'un izini adeta bir dedektif gibi süren "Kayıp Şairler" dizinin İş Bankası Kültür Yayınları Editörü Ruken Kızıler uzun arayışlardan sonra Rüştü Onur ve eşi Medihan'nın Ortaköy’deki mezarlarını bulmuş. Mezarları kitapta yazdığı gibi Boğaz’ın mavi sularına değil, Boğaz Köprüsü’nün ayaklarına bakıyor ve teneke tabelalara siyah boyayla yazılmış isimleri güçlükle okunuyormuş.
Rüştü Onur’un şiir defteri en son sayfasının en alt köşesinde, Mediha’nın öldüğü tarih ve eğri büğrü yazılmış üç sözcük: “Ölüm gece geldi.” Hemen yanında güçlükle okunan bir yazı, “Bitti içimdeki bütün şarkılar.” ...
Öyle şiir olsun diye değildi yazdıkları.. onun için bir iz bıraktılar... Bir şair yaşamıştı Zonguldakta Adı Rüştü Onurdu Bilseydi hatırlanacağını Ölümünden sonra Memnun olurdu.
Behçet Necatigil
Rüştü Onur’un anısını yaşatanlar
Salâh Birsel Salah Birsel ( Bandırma/Balıkesir, 14 Kasım 1919 - 10 Mart 1999, İstanbul), Şair deneme ve inceleme yazarı. Ona göre: "Bir şiir göründüğünden çok daha başka bir şeydir… Bir şiirin güzelliğine, düzen örgüsüne hemen varılamaz. Okuyucunun şiire ulaşabilmesi için şiiri tekrar okuması, kendisi günlük etkilerin baskısından kurtarması, ruhunu arıtması, yıkaması, bir düzene sokması lazımdır. " Zonguldaklı şair arkadaşı Rüştü Onur’un anısına şiirlerinin tamamına yakınını, mektuplarını, bazı hikâyeleri ile ölümünden sonra onun için yazılanları bir araya getirmiş. Salah Birsel 50 yıl sonra şöyle seslenecekti ona: "Rüştü, merhaba. 50 yıl geçti. Ama yine gönüllerdesin. Şiir adamı olarak yaşadın. Şiir adamı olarak aramızdasın. Bakışlarının sıcaklığı hâlâ dünyamızın üstünde. Güneşli gündüzlerde. Ayaydınlık gecelerde. Sokaklardan boyuna insanlar geçiyor. Sen de görüyorsun. Şapkalar, potinler. Ama biz seni anımsıyoruz. Seni anımsıyoruz. Yok yok 50 yıl geçmedi. Dün akşam seninle yine Beşiktaş'ta değil miydik?"
İbrahim Tığ Şair ve gazeteci. İlk, orta ve lise öğrenimini Devrek'te tamamladıktan sonra Yükseköğrenimini Dicle Üniversitesi'nde mimar olarak tamamladı. Rüştü Onur’un vasiyeti üzerine İbrahim Tığ, dostları Fahrettin Koyuncu, Orhan Tüleylioğlu ile birlikte Zonguldak’ın Devrek ilçesinde, Aralık 2004 den itibaren de Şehir Edebiyat Dergisi'ni çıkarmaktadır.
İlkyaz Ölümleri, Roman, Yazar: İrfan Yalçın, 2011, Cumhuriyet Kitapları Zonguldaklı olan, Mehmet Çelikel Lisesi’nde okuyan ve sonra öğretmenlik de yapan değerli romancı İrfan Yalçın Eylül 2011'de “İlkyaz Ölümleri”ni Zonguldaklı üç ozan; Rüştü Onur, Muzaffer Tayyip Uslu ve Kemal Uluser’in mezarına bir demet kır çiçeği olarak hazırlamış.
Kömür Kara - Senaryo, Hikmet Bila, 2007, Kitap: 2012, Morpa Yayınları Usta gazeteci Hikmet Bila’nın, henüz 20’li yaşlarında veremden vefat eden genç şairler Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu’nun yaşamından esinlenerek kaleme aldığı, 2. Dünya Savaşı yıllarında Zonguldak’ta geçen senaryosu 'Kömür Kara' kitaplaştı.
Süreyya Akkaş Rüştü Onur'un Elveda adlı şiiri 1985 yılında müzisyen Süreyya Akkaş tarafından bestelendi. Zonguldak'ın Devrek ilçesinde yaşayan 71 yaşındaki Süreyya Akkaş, Devrek Belediyesi bünyesinde kurulan bando takımının şefi ve yine belediye bünyesinde açılan müzik eğitimi kurslarında eğitmen olarak görev yapıyor. 1955 yılında ismi o zamanlar Ereğli Kömür İşletmeleri (EKİ) olan Türkiye Taşkömürleri Kurumu bünyesindeki bando okuluna kayıt olmuş ve yarım asırdır, müzisyen fabrikası gibi hizmet verdiği belirtiliyor.
Yılmaz Erdoğan - Kelebeğin Rüyası 1967 doğumlu oyuncu, yazar ve yönetmen. Kelebeğin Rüyası, Yılmaz Erdoğan'ın yazıp yönettiği Rüştü Onur ve Muzaffer Tayyip Uslu'nun şiirsel yaşam öyküsünü konu alan 2013 yapımı dram filmidir . Başrollerini Kıvanç Tatlıtuğ ve Mert Fırat'ın paylaştığı film. O dönemde şairlerin Mehmet Çelikel Lisesinde edebiyat öğretmeni olan Behçet Necatigil'i de Yılmaz Erdoğan canlandırmaktadır.
aklımda olmasan keşke seni bulurum biraz her şeyde bir arasan, duyulsa sesin huzur bulmak ne mümkün kimbilir şu anda hangi alemdesin.. Feza
************* Her şey yarım kaldı yine ne tuhaf aşk yarım, nefret yarım, hayat yarım... her şeyde biraz seni bulurum, nerede olsam aklımdasın biraz.. kimse bilmez, kimse duymaz bir tek ben bilirim seni sevdiğimi... bir de sen bilirsin biraz.. kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım... kuru bir teselli bulurum ben kendi halime. vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım.. dağılıp giden bir sis halinde... uzaktan gelir gibi sesin, sanki hep başka bir alemdesin.. her şeyde biraz seni bulurum... nerede olsam aklımdasın biraz... kimse bilmez, kimse duymaz bir tek ben bilirim seni sevdiğimi... bir de sen bilirsin biraz.. kalabalık kuytularda boğulur çığlıklarım... kuru bir teselli bulurum ben kendi halime. vazgeçilmez tutkularda kaybolur yaşadıklarım.. dağılıp giden bir sis halinde... Birsen Tezer & İlhan Şeşen
Victor Hugo'nun 1862 yılında yazdığı roman olan Sefiller (Les Misérables), 1980 yılında Fransız besteci Claude-Michel Schönberg tarafından bestelenmiştir. 2012'de 27. yıldönümü kutlanan bu başarılı Broadway uygulaması sinemaya aktarıldı ve Yardımcı Kadın Oyuncu, Makyaj ve Ses Miksajı kategorilerinde 3 Oscar ödülü aldı. Sefiller'in final sahnesi barikatlarla dolu bir şehirde dalgalanan bayraklarla bitiyor. Muzikalin10. yılında 250 kişilik Korosu'nun söylediği final şarkısı bu çağrıya kulak verenler için.. Barikatların ötesinde özlediğin bir dünya yokmu senin ? uzaktaki trampet seslerinde yeni bir yaşam var bizleri bekleyen yarınlar geldiginde..
************* It's the music of people who will not be slaves again.
Do you hear the people sing? Lost in the valley of the night It is the music of a people who are climbing to the light For the wretched of the earth There is a flame that never dies Even the darkest nights will end and the sun will rise
They will live again in freedom in the garden of the lord They will walk behind the ploughshare They will put away the sword The chain will be broken and all men will have their reward! Will you join in our crusade? Who will be strong and stand with me? Somewhere beyond the barricade is there a world you long to see? Do you hear the people sing? Say, do you hear the distant drums? It is the future that they bring when tomorrow comes!