Unutamadıklarımız dan bir şarkı.. Söz: Şevket Rado, müzik ve yorum Hümeyra'ya ait. 1969'da Yonca albümünde yayınlanan bu şarkıyı son dönem dizilerinde tekrar sık sık duymaya başladık. Yalın ama bir o kadar içten sözleri bizi uzaklarda bir yerlere götürüp bu karmaşık dünyada ya herşey, ya da bir hiç olduğumuzu ne güzel anlatıyor..
Öyle uzak ki yerim
Uzakları aşıyor
Bütün özlediklerim
Benden ayrı yaşıyor
Ya her şeyim ya hiçim
Sorma dünyam ne biçim
Bir kördüğüm ki içim Çözdükçe dolaşıyor....
Acemilik dönemimde hazırladığım bu klibi paylaşanlar olduğundan silinmemesi için yeniden düzenlemeden olduğu gibi bıraktım. Umarım dinlerken keyif alırsınız... :)
Selam veririm gülerek, dünyanın gürültüsü içinde, bağırmaya cesaretim olmasa da farkındaysanız dinlemekten de vazgeçmiyorum, sağır olsam da...
Ludwig van Beethoven’s Return to Vienna
Three miles from my adopted city lies a village where I came to peace. The world there was a calm place, even the great Danube no more than a pale ribbon tossed onto the landscape by a girl’s careless hand into this stillness .....
I smile and bow, and the world is loud. And though I dare not lean in to shout Can’t you see that I’m deaf?— I also cannot stop listening.
Ve büyülü şehir Prag..Kafka'nın evinden çıktığında ıhlamur ağaçlarının üstünde kuleler göreceksin Prag'da. Hanuş Ustanın hazin sonunu hatırlatacak sana Orloj Prag, Astronomik saat. Bilime, adalete, astronomiye ve eğitime olan inancını ile yaptığı saat ona dünyanın hayranlığını kazandırır ama gözlerini hırs kör etmiş kral kıskanır, gözlerine mil çektirir. O da kendi elleri ile asar kendini saatine ve durur saat ustasının ellerinde.. 50 yıl boyunca güneş'in, dünya'nın ve ay'ın konumlarını gösteremez bu muhteşem saat. Sonrasında tamir olur ve Hanuş ustanın 4 kuklası saatin etrafında dönüp insanlara neleri yapmamaları gerektiğini anlatır. Soldan en baştaki, elindeki aynayla kendine bakar, 'kendini beğenmişliği' sembolize eder. Onun yanındaki kukla, elinde altın torbası olan bir yahudi'dir, 'cimriliği', diger yanda ki kukla ise iskelettir, 'yaşama karşı isteksizliği' anlatır..sonuncu kukla, elinde mandoline benzer bir müzik aleti ile 'gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü' anlatır. Kısacası bu kuklalar, kendini beğenmiş, cimri, yaşama karşı isteksiz ve sefahate düşkün olmayın der...Her saat başı, Isa'nın 12 havarisi de pencerenin önünden geçerek ufak bir gösteri yapar, horozun ötmesiyle gösteri biter . Prag'da gökyüzünde yıldızlar oynaşırken hafif bir esinti dağıtır sisi, Charles Köprüsü üzerinde bakarken Tuna Nehrine açılır sihirli bir kapı ve büyülü bir kent vardır dışarda..
Git aç kapıyı Belki bir ağaç Bir koru Belki bir bahçe Ya da sihirli bir kent vardır dışarda. Git aç kapıyı Sis olsa bile dışarda dağılır Git aç kapıyı Islak karanlıktan başka, Oyuk rüzgardan başka Hiçbir şey olmasa bile dışarda. Git aç kapıyı. Hiç olmazsa esinti olur bir parça.
1991 sonbaharı, Amasra ve Akçakoca arası kararsız kalıp sonunda daha yakın olan Akçokocaya gitmeyi tercih etmiştik. Ilk uzun yol deneyimimdi. Hafiften yağan yağmurun sesinden mi, yorucu bir dönem sonrasında tatile çıkmanın getirdiği rahatlıkdan mı bilinmez, tatlı bir rahavet çökmüştü üzerime, kısacık bir kestirmişim direksiyonda! ve şarompole giderken zor toparladım arabayı..! ilk o zaman düşündüm beklenmedik kazaların, kayıpların acısını... o son seyahatimdi, bir daha çıkmadım uzun yola.
Yıllar sonra ailecek yine düştük Amasra yollarına, bu sefer bir turla, keyifli bir bayram tatilinde. Bartında konakladık, aniden kar bastırdı, şöför yol tehlikeli diye uyardı ama tatilin vazgeçilmez hafifliği ile ısrar ettik, çıktık yola.. bu sefer de uçurumun kenarından döndük. Fatih gibi "Bakacak" tepesinden kuşbakışı baktık kurşuni bulutların
içindeki gizemli Amasraya. "Lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?" (Dünyanın
gözbebeği burası
mı?) demekten kendini alamadığımız yer ise çıtır çıtır balıkların ve
rengarenk salatasının tadına doyamadığımız meşhur lokantası oldu..:) Şans gülmüştü bize, güzel anılarımız oldu bu sımsıcak şehirde. Keşke bu güzel şehirde yetişen Barışa da gülseydi :(
Birlikte çıktığımız seyahatler azalırken, Temmuz 2004, hayatımızdaki en çalkantılı aylar ve nerdeyse tek eğlencemiz Akademi Türkiye, Eda ile Barışı dinlerken ne kadar keyif aldığımızı hatırlıyorum. İçten, samimi, o güzel gözleri, sesi ile her şeyi ne güzel yorumluyor. Amasra'dan bir yıldız doğuyor..... Aylardan Mayıs ve anneler gününde annesine sarılıp söylediği o şarkı...
içimde bir sızı var göğsümde büyür anne koskoca bir şehirde yanlızım yine anne .. kavgalardan küslüklerden yalanlardan dolanlardan iki yüzlü dostluklardan yoruldum artık anne.. bu şehir hüzün kokar kaybolmuş tüm sokaklar hepimiz yıldız gibi yalnızız yine anne...
Amasra şehrinde Temmuz 2007'de hüzün. Barış'ın geçirdiği kaza.. ne kadar gençti, hayatın en güzel yerinde, keyifli bir yolculuğun başında, doğumgünü kutlamasına giderken... Bu sefer Amasra yollarında onun için dua eden insanlar....
Toprak kokan şehir Deniz kokan şehir Sevda kokan şehir Büyüsüyle bekler seni Caddeler ıslak gözyaşlarıyla
Bu sene yine Amasra var aklımda. İki gezginci arkadaşımın anılarını keyifle dinledim, yeniden niyet ettim gitmeye bu güzel şehire. Hele yetenekli arkadaşım Barış'ın fotoraflarını görünce dayanamadım, sonunda bu güzel şarkıya bir klip de ben yaptım..:)) Umarım keyif alırsınız.
Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski
üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.
Sohbet, sonunda “işin ve hayatın stresinden şikâyete” döner.
Misafirlerine çay ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında
büyük bir termos içinde çay ve porselen, plastik, cam, kristal olmak
üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel
olanlarına kadar değişik çay bardakları ile gelir. Herkes bir bardak
seçince, profesör şöyle söyler :
“Fark
ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz
görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz
normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı
aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi çayın kalitesine hiç bir şey
katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da
içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediğiniz çaydı, bardak değil,
ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin
bardağına bakmaya başladınız. Şunu bir düşünün:
Hayat
çaydır. İş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı
tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yaşadığımız hayatın
kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa
odaklanarak Tanrının sunduğu çayın tadını çıkarmayı unuturuz. Lütfen,
Çay'a odaklanın, çayınızın kokusuna, tadına, ısısına .....yani çayı
(hayatı) farkındalıkla yudumlayın ! Yoksa içtim (sağa sola bakarken) bir
şey anlamadım dersiniz... En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip
değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.”
ve ayrıca..
"Çayın olduğu yerde umut vardır." (Sir Arthur Pinero)