19 Mayıs 2012 Cumartesi

Kördüğüm

Unutamadıklarımız dan bir şarkı..  Söz: Şevket Rado, müzik ve yorum Hümeyra'ya ait.  1969'da Yonca albümünde yayınlanan bu şarkıyı son dönem dizilerinde tekrar sık sık duymaya başladık.  Yalın ama bir o kadar içten sözleri bizi uzaklarda bir yerlere götürüp bu karmaşık dünyada ya herşey, ya da bir hiç olduğumuzu ne güzel anlatıyor..

                           Öyle uzak ki yerim
                           Uzakları aşıyor
                           Bütün özlediklerim
                           Benden ayrı yaşıyor

                           Ya her şeyim ya hiçim

                           Sorma dünyam ne biçim
                           Bir kördüğüm ki içim
                           Çözdükçe dolaşıyor....


Acemilik dönemimde hazırladığım bu klibi paylaşanlar olduğundan silinmemesi için yeniden düzenlemeden olduğu gibi bıraktım.  Umarım dinlerken keyif alırsınız... :)

 


16 Mayıs 2012 Çarşamba

Sihirli Kentler





Beethoven'ın Viyana'ya dönüşü....

Selam veririm gülerek, dünyanın gürültüsü içinde,  bağırmaya cesaretim  olmasa da  farkındaysanız dinlemekten de vazgeçmiyorum, sağır olsam da...

Ludwig van Beethoven’s Return to Vienna

Three miles from my adopted city
lies a village where I came to peace.
The world there was a calm place,
even the great Danube no more
than a pale ribbon tossed onto the landscape
by a girl’s careless hand into this  stillness
.....

I smile and bow, and the world is loud.
And though I dare not lean in to shout
Can’t you see that I’m deaf?—
I also cannot stop listening.


by Rita Dove


Ve büyülü şehir Prag..Kafka'nın evinden çıktığında ıhlamur ağaçlarının üstünde kuleler göreceksin Prag'da.   Hanuş Ustanın hazin sonunu hatırlatacak sana Orloj Prag, Astronomik saat.  Bilime, adalete, astronomiye ve eğitime olan inancını ile yaptığı saat ona dünyanın hayranlığını kazandırır ama gözlerini hırs kör etmiş kral kıskanır, gözlerine mil çektirir.  O da kendi elleri ile asar kendini saatine ve durur saat ustasının ellerinde.. 50 yıl boyunca  güneş'in, dünya'nın ve ay'ın konumlarını gösteremez bu muhteşem saat. Sonrasında tamir olur ve  Hanuş ustanın 4 kuklası saatin etrafında dönüp insanlara neleri yapmamaları gerektiğini anlatır. Soldan en baştaki, elindeki aynayla kendine bakar, 'kendini beğenmişliği' sembolize eder. Onun yanındaki kukla, elinde altın torbası olan bir yahudi'dir, 'cimriliği', diger yanda ki kukla ise iskelettir, 'yaşama karşı isteksizliği' anlatır..sonuncu kukla, elinde mandoline benzer bir müzik aleti ile 'gece hayatına ve sefahate düşkünlüğü' anlatır.  Kısacası bu kuklalar, kendini beğenmiş, cimri, yaşama karşı isteksiz ve sefahate düşkün olmayın der...Her saat başı, Isa'nın 12 havarisi de pencerenin önünden geçerek ufak bir gösteri yapar, horozun ötmesiyle gösteri biter .   Prag'da gökyüzünde yıldızlar oynaşırken hafif bir esinti dağıtır sisi, Charles Köprüsü üzerinde bakarken Tuna Nehrine açılır sihirli bir kapı ve büyülü bir kent vardır dışarda.. 

Git aç kapıyı
Belki bir ağaç
Bir koru
Belki bir bahçe
Ya da sihirli bir kent vardır dışarda.
Git aç kapıyı
Sis olsa bile dışarda dağılır
Git aç kapıyı
Islak karanlıktan başka,
Oyuk rüzgardan başka
Hiçbir şey olmasa bile dışarda.
Git aç kapıyı.
Hiç olmazsa esinti olur bir parça.

Miroslav Holup







Kaynaklar:
http://www.dailymotion.com/video/x9i385_a-trip-to-vienna-austria_music
http://www.siirevreni.com/modules.php?name=News&file=article&sid=474
http://www.poets.org/viewmedia.php/prmMID/20618
http://www.nuveforum.net/1698-kultur-tarihi/82795-prag-astronomi-saat-prague-astronomical-clock/
http://utf.mff.cuni.cz/Relativity/orloj.htm



..

8 Mayıs 2012 Salı

Amasra


1991 sonbaharı, Amasra ve Akçakoca arası kararsız kalıp sonunda daha yakın olan Akçokocaya gitmeyi tercih etmiştik.  Ilk uzun yol deneyimimdi.  Hafiften yağan yağmurun sesinden mi, yorucu bir dönem sonrasında tatile çıkmanın getirdiği rahatlıkdan mı bilinmez, tatlı bir rahavet çökmüştü üzerime, kısacık bir kestirmişim direksiyonda! ve şarompole giderken zor toparladım arabayı..!  ilk o zaman düşündüm beklenmedik kazaların, kayıpların acısını... o son seyahatimdi, bir daha çıkmadım uzun yola.

Yıllar sonra ailecek yine düştük Amasra yollarına, bu sefer bir turla, keyifli bir bayram tatilinde.  Bartında konakladık, aniden kar bastırdı, şöför yol tehlikeli diye uyardı ama tatilin vazgeçilmez hafifliği ile ısrar ettik,  çıktık yola.. bu sefer de  uçurumun kenarından döndük.  Fatih gibi "Bakacak" tepesinden kuşbakışı baktık kurşuni bulutların içindeki gizemli Amasraya.   "Lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?" (Dünyanın gözbebeği burası mı?) demekten kendini alamadığımız yer ise çıtır çıtır balıkların ve rengarenk salatasının tadına doyamadığımız meşhur lokantası oldu..:) Şans gülmüştü bize, güzel anılarımız oldu bu sımsıcak şehirde.  Keşke bu güzel şehirde yetişen Barışa da gülseydi :(

Birlikte çıktığımız seyahatler azalırken, Temmuz 2004,  hayatımızdaki en çalkantılı aylar ve nerdeyse tek eğlencemiz Akademi Türkiye,   Eda ile Barışı dinlerken ne kadar keyif aldığımızı hatırlıyorum. İçten, samimi, o güzel gözleri, sesi ile her şeyi ne güzel yorumluyor.  Amasra'dan bir yıldız doğuyor.....  Aylardan Mayıs ve anneler gününde annesine sarılıp söylediği o şarkı...

içimde bir sızı var
göğsümde büyür anne
koskoca bir şehirde
yanlızım yine anne ..

kavgalardan küslüklerden
yalanlardan dolanlardan
iki yüzlü dostluklardan
yoruldum artık anne.. 

bu şehir hüzün kokar
kaybolmuş tüm sokaklar
hepimiz yıldız gibi
yalnızız yine anne...


Amasra şehrinde Temmuz 2007'de hüzün.  Barış'ın geçirdiği kaza.. ne kadar gençti, hayatın en güzel yerinde, keyifli bir yolculuğun başında, doğumgünü kutlamasına giderken...  Bu sefer Amasra yollarında onun için dua eden insanlar....

Toprak kokan şehir
Deniz kokan şehir
Sevda kokan şehir

Büyüsüyle bekler seni
Caddeler ıslak gözyaşlarıyla



Bu sene yine Amasra var aklımda.    İki gezginci arkadaşımın anılarını keyifle dinledim,  yeniden niyet ettim gitmeye bu güzel şehire.  Hele yetenekli arkadaşım Barış'ın fotoraflarını görünce dayanamadım, sonunda bu güzel şarkıya bir klip de ben yaptım..:))  Umarım keyif alırsınız. 

Feza









2 Mayıs 2012 Çarşamba

Çayın Tadı

Bir grup kariyer yolunda ilerleyen yeni mezun, eski  üniversitelerindeki profesörlerini ziyaret için bir araya gelirler.  Sohbet, sonunda “işin ve hayatın stresinden şikâyete” döner.  Misafirlerine çay ikram etmek isteyen profesör mutfağa gider ve yanında büyük bir termos içinde çay ve porselen, plastik, cam, kristal olmak üzere değişik tarzda ve ucuz görünenden, pahalı ve hatta çok özel olanlarına kadar değişik çay bardakları ile gelir.   Herkes bir bardak seçince, profesör şöyle söyler :

“Fark ettiyseniz, tüm pahalı görünen bardaklar alındı ve geriye ucuz görünümlü, sade bardaklar kaldı. Kendiniz için en iyi olanı istemeniz normal olsa da, bu sizin stresinizin ve problemlerinizin kaynağı aslında. Emin olun ki, bardağın kendisi çayın kalitesine hiç bir şey katmaz. Çoğu zaman, sadece daha pahalıdır ve hatta bazı durumlarda da içtiğimizi saklar. Hepinizin aslında istediğiniz çaydı, bardak değil, ama bilinçli olarak en iyi bardaklara yöneldiniz ve sonra birbirinizin bardağına bakmaya başladınız. Şunu bir düşünün:

Hayat çaydır. İş, para ve toplumdaki konumunuz da bardaklar. Onlar hayatı tutmak için sadece araçlardır ve seçtiğimiz bardak yaşadığımız hayatın kalitesini belirlemediği gibi değiştirmez de. Bazen sadece bardağa odaklanarak Tanrının sunduğu çayın tadını çıkarmayı unuturuz. Lütfen, Çay'a odaklanın, çayınızın kokusuna, tadına, ısısına .....yani çayı (hayatı) farkındalıkla yudumlayın ! Yoksa içtim (sağa sola bakarken) bir şey anlamadım dersiniz... En mutlu insanlar her şeyin en iyisine sahip değildirler. Sadece her şeyin en iyi şekilde tadını çıkartırlar.”


ve ayrıca..      

"Çayın olduğu yerde umut vardır." (Sir Arthur Pinero)